‘’Markana Selam Söyle’’
‘’bi’ markam olacak, piyasayı alt üst edeceğim’’ diyenler için yazılmıştır…
Yeni bir marka inşa ediyorsunuz… Sermayeniz, pazar araştırmalarınız, birincil hedef kitleniz, ikincil hedef kitleniz, söylemleriniz, satış-fiyat politikanız… Uzatmayalım, her şeyiniz tastamam. Daha da ileri gidelim; yeni bir kategorinin liderisiniz! Hazır mısınız? Göreceğiz…
Fikriniz yayılmaya hazır mı?
Markanızı konumlandırma çalışmalarınız tam gaz sürüyor… Bu muhtemelen –yukarıda söylediğimiz üzerinden gidersek-‘’çöreklenme’’ şeklinde olacaktır. Kategorinin ilkiyseniz önce sağlayacağı faydayı anlatmanız gerekir ki bunda da çok zorlanmayacağınızı düşünüyorum…
Kategori lideri olmak imkansız mı geldi? O halde ‘’Lekesiz temizlik’’ vaadini kaptırmışsınız demektir. Olsun, siz de yünlüler için özel deterjan üretirsiniz. Yazıya, bu varsayımla devam ediyorum. Atacağınız temel adımlar kategori liderinden çok da farklı olmayacak. Hatta artık daha niş ve güvenli bir alanda olduğunuzu söyleyebilirim.
Özetle; 1. adım tamamlanmıştır. Artık yayılmaya hazır bir fikriniz var!
Piyasayı alt üst etme meselesi
Ürün iyi para kazandırmaya başladı ve artık gözünüz kategorinin zirvesinde. Ne yaparsınız? Reklamları arttırmak? Bir influencer’ı marka elçisi yapmak? Farklı ürünler ilave ederek kategoriyi genişletmek? Eldeki müşteriyi korumak?
Bir yığın pazarlama aktivitesi yapabilirsiniz. Bunlar başarılı veya başarısız sonuçlar verebilir. Yanılgı ise şu düşünceyle başlar; ‘’Markam artık vazgeçilmez!’’
Abonelik sistemiyle (telefon operatörü, televizyon dekoderi vs.) satış yapıyorsanız, fiyat ve kalite konusunda tam güven veriyorsanız ve daha da önemlisi ağızdan ağıza pazarlama hız kazanmışsa çok haklısınız diyeceğim ama maalesef değilsiniz. Hatta şöyle söyleyeyim; markanız kimsenin umurunda değil…
O zaman nasıl oluyor da…
Çok azı hariç insanlar dünya üzerindeki tüm ürün ve markalardan vazgeçebilir. Beynin içine yerleşen marka ismi olayı külliyen yalandır. Beynin içine yerleşen şey duygulardır. Kısacası; insanlara duygu ve fayda satarsınız.
Hiç karantina sürecinde istediği süper marketten alışveriş yapamadı diye hüngür hüngür ağlayan birine rastladınız mı? Hayır, rastlamadınız. Çünkü o istediği marketten alışveriş yapamayan kişi, muadili başka bir yerden alışveriş yaptı. Bu uç bir örnek değil. Normal yaşamın akışı da böyledir. Müşterinin zihninde bir marka gamı vardır. Siz yoksanız rakibinizden ve ertesi gün o da yoksa diğer rakibinizden alır. Bu, verdiğiniz mesajı anlamadığı anlamına gelmez. O an imkanı, daha da önemlisi parası olmayabilir.
Asıl soru şu; ‘’O zaman nasıl oluyor da büyük markalar satışlarını katlayarak artırıyor?’’ Gayet haklısınız fakat bu sorunun gayet basit bir yanıtı var. Büyük marka = büyük kitle.
Bir örnek
Şu örnek olayı özetlemeye yetiyor;
Az gezen insanlar önce çok gezilen yerlere giderler. Hatta bu insanlar arasında bir anket yapılsa Paris açık ara fark atar. Neden? Gayet basit. Paris yurt dışına çıkacakların aklına gelen ilk markadır.
Buradan nereye bağlayacağım? Yukarıdaki sorunun cevabı kesinlikle ‘’marka sadakati’’ değil. Pazardaki gücünüz ne kadar fazlaysa yeni müşterilere ulaşmanız o denli kolaylaşır. Bu bir devinimdir ve büyük hatalar yapmadıkça o günkü yerinizi perçinleyeceğiniz, basit bir mantıkla işler.
Ürününüzü tanıtan influencerlar yarın bir başka ürünü tanıtacaklar, reklam sloganınızı yazan yazarlar yarın bir başka markaya güzel işler üretecekler, sizi öven insanlar yarın arkadaşlarına rakibinizi tavsiye edecekler, sizi tercih eden müşteriler yarın mutlaka rakibinizi de deneyecekler…
Özetle;
Sizi bir dönem çok seven insanlar, aracıyla selam gönderirlerse içiniz burkulur. Aynı şey, iş yaşamınız için geçerli olmamalıdır. Eski müşteriniz ‘’Markana selam söyle’’ dediğinde siz çoktan yenileriyle uğraşıyor olmalısınız…